[responsivevoice_button voice=”Turkish Male” buttontext=”Sesli Dinle”]
Hazreti Muhammed ibn Üsâme’nin (r.a.)
“Üsame bin Zeyd bin Hârise bin Surâhîl Ashabın ileri gelenlerinden biri olup, Resulullahın (a.s.m.) azadlı kölesi Zeyd bin Hârise’nin oğludur. Künyesi, Ebû Muhammed‘dir. Değişik rivayetlere göre; Ebû Zeyd, Ebû Yezîd ya da Ebû Hârice olarak da çağırılmaktaydı.”
Rahman ve Rahîm Allah’ın adıyla
“Sonra, insanların sel gibi aktığı yerden siz de akın edin ve Allah’tan af dileyin! Çünkü Allah çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur.” “Onlar sabırlı, imanlarında sadık ve samimî, Allah’ın huzurunda itaatla divan duran, mallarını hayırda harcayan, seher vakitlerinde Allah’tan af dileyen müminlerdir.” “O müttakiler ki çirkin bir iş yaptıklarında veya kendi nefislerine zulmettiklerinde, peşinden hemen Allah’ı anar, günahlarının affedilmesini dilerler. Zaten günahları Allah’tan başka kim affeder ki? Bir de onlar, işledikleri günahlarda bile bile ısrar etmez, o günahları sürdürmezler.”
“İnsanlara yumuşak davranman da Allah’ın merhametinin eseridir. Eğer kaba, katı yürekli biri olsaydın ki değilsin, insanlar senin etrafından dağılıverirlerdi. Öyleyse onların kusurlarını affet, onlar için mağfiret dile ve işleri onlarla müşavere et! Bir kere de azmettin mi, yalnız Allah’a tevekkül et! Allah muhakkak ki Kendisine dayanıp güvenenleri sever.” “Biz hiçbir peygamberi, Allah’ın izni ile, kendisine itaat olunmaktan başka bir gaye ile göndermedik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri vakit sana gelip de Allah’tan af dileseler, sen de resûl olarak onların affedilmelerini isteseydin, elbette Allah’ı tevbeleri kabul eden, pek merhametli bulacaklardı.”
“Allah’tan af dile. Çünkü Allah Ğafûrdur, Rahîmdir (affı ve merhameti boldur).” “Kim kötülük eder veya günah işleyerek nefsine zulmeder de sonra Allah’tan af dilerse, Allah’ı Ğafûr ve Rahîm (affı ve merhameti bol) bulur.” “Hâlâ Allah’a dönüp O’ndan af dilemeyecekler mi? Allah Ğafûrdur, Rahîmdir (affı ve merhameti boldur).” “Halbuki sen onların aralarında bulunduğun müddetçe Allah onları azaba uğratmaz; eğer onlar istiğfar ederlerse Allah bu takdirde de onlara azab etmez.” “Onlar için sen ister Allah’tan af dile, ister dileme! Yetmiş kere bile istiğfar etsen, Allah onları asla affetmeyecektir. Evet, böyle! Çünkü onlar Allah’ı ve Resûlünü tanımayıp karşı geldiler. Allah da böylesi fâsıkları hidayet etmez, emellerine kavuşturmaz.” “Kâfir olarak ölüp cehennemlik oldukları kendilerine belli olduktan sonra, akraba bile olsalar, müşriklerin affedilmelerini istemek, ne Peygamberin, ne de müminlerin yapacağı bir iş değildir. İbrahim’in (aleyhisselâm), babası için af dilemesi ise, sırf ona yaptığı vaadi yerine getirmek için olmuştu. Fakat onun Allah düşmanı olduğu kendisine belli olunca, onunla ilgisini kesti. Gerçekten İbrahim (aleyhisselâm) çok yumuşak huylu ve pek sabırlı idi.” “Bir maksat da şudur: Rabbinizden mağfiret dileyin. Sonra O’na tevbe edin! O’na dönün ki belirlenmiş bir ömür süresinin sonuna kadar sizi nimetleriyle yaşatsın ve faziletli bir hayat sürenlere, lütuf ve fazlından mükâfatlarını versin. Fakat imandan yüz çevirirseniz sizin tepenize inecek o müthiş günün azabından korkarım.” “Ey halkım! Haydi, Rabbinizden af dileyin, sonra ona tevbe edin, O’na dönün ki gökten size bol bol yağmur göndersin, gücünüze güç katsın, n’olur, yüz çevirip suçlu duruma düşmeyin!”
“Semûd halkına da kardeş leri Salih’i (aleyhisselâm) elçi olarak gönderdik. ‘Ey benim halkım!’ dedi, Yalnız Allah’a ibadet edin, çünkü sizin O’ndan başka ilahınız yoktur! Sizi topraktan yetiştirip yaratan, sizi orada yaşatan O’dur. O halde O’ndan mağfiret dileyin, yine O’na dönün, tevbe edin. Çünkü Rabbim kullarına çok yakın ve onların tevbe ve dualarını kabul edendir.” “Rabbinizden af ve mağfiret dileyin, sonra günahlarınızdan tevbe edip O’na sığının! O sizi affeder ve korur. Çünkü Rabbim Rahîm’dir, Vedûd’dur (pek merhametlidir, kullarını çok sever).”
“Yusuf! Sakın bunu kimseye söyleme! Kadın! Sen de günahından dolayı af dile, çünkü sen günaha girenlerden oldun.” “Evlatları ise şöyle dediler: “Ey bizim şefkatli babamız! Bizim günahlarımız için Allah’tan mağfiret dile. Doğrusu biz günahkârız.” “O insanları, kendilerine peygamber geldiği hâlde, inanmaktan ve Rabbilerinden af dilemekten alıkoyan şey, sırf Allah’ın kanunu uyarınca, evvelki ümmetlerin başına gelen azabın kendilerininde başlarına gelmesini yahut âhiret azabının gözlerinin önüne konulmasını beklemeleridir.” “İbrahim (aleyhisselâm): ‘Selâmetle, hoşça kal!’ dedi. Rabbimden senin için af dileyeceğim. O gerçekten bana karşı çok lütufkârdır.” “Gerçek müminler ancak öyle kimselerdir ki Allah’a ve Resûlüne bütün kalbleriyle iman etmiş olup, bütün toplumu ilgilendiren meseleleri görüşmek üzere onun yanında bulundukları vakit ondan izin almadıkça ayrılıp gitmezler. Senden izin isteyenler hakikaten Allah’a ve Resûlüne gerçekten iman edenlerdir. Öyle ise bazı işleri için senden izin istedikleri zaman, sen de onlardan dilediğin kimselere izin ver ve onlar için Allah’tan af dile! Muhakkak ki Allah Ğafûr’dur, Rahîm’dir.”
“Ey halkım! dedi, İyiliği bırakıp da neden kötülüğün çarçabuk gelmesini istiyorsunuz. Niçin, merhametine nâil olmak ümidiyle Allah’tan af dilemi yorsunuz?” “Şöyle dedi: ‘Doğrusu, senin tek koyununu, kendi koyunları na katmak istemekle o sana haksızlık etmiştir. Zaten bir arada yaşayan insanların birçoğu birbirlerine haksızlık ederler. Ancak gerçekten iman edip yararlı davranışlarda bulunanlar böyle yapmazlar. Onlar da o kadar azdır ki!’ Davud (aleyhisselâm) kendisini imtihan ettiğimizi anladı, derhal Rabbinden mağfiret diledi, eğilip secdeye kapandı ve Allah’a yöneldi.”
“Arşı taşıyan, bir de onun çevresinde bulunan melekler devamlı olarak Rabbilerini zikir ve O’na hamd ederler. O’na gerçekten inanır ve müminler için şöylece af dileyip dua ederler: Ey Kerîm Rabbimiz, Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kaplamıştır! O halde tevbe edenleri ve Senin yoluna tâbi olanları affet ve onları cehennem azabından koru!” “O hâlde, sen sabret! Çünkü Allah’ın vaadi gerçektir. Hem günahından istiğfar et, sabah akşam Rabbine hamd ederek zikir ve ibadete devam et.” “De ki: Ben de sizin gibi bir insanım. Yalnız, bana şu vahyolunuyor: Sizin İlahınız, sadece bir tek İlahtır. O hâlde O’na yönelerek doğru yolda yürüyün, O’ndan af dileyin! O’na eş, ortak uyduranların vay haline!” “Öyle ki neredeyse gökler üstlerinden yarılacaklar. Melekler Rabbilerini överek tenzih ve takdis eder ve yerde bulunanlar için mağfiret dilerler. İyi bilin ki, Ğafûr ve Rahîm O’dur (affı, merhamet ve ihsanı pek boldur).” “O hâlde şu gerçeği hiç unutma ki: Allah’tan başka ilah yoktur. Sen hem kendi günahın, hem mümin erkeklerin ve mümin kadınların günahı için Allah’tan af dile. Allah, (dünyada) dönüp dolaş tığınız yeri de, (âhirette) varıp duracağınız yeri de pek iyi bilir.” “Geceleri az uyurlardı. Seher vakitleri istiğfar ederlerdi.”
“İbrahim’de (aleyhisselâm) ve onunla beraber olanlarda size güzel bir örnek vardır: Hani onlar hemşehrilerine şöyle demişlerdi: Bizim, ne sizinle, ne de Allah’tan başka ibadet ettiğiniz şeriklerinizle hiçbir ilişiğimiz kalmamıştır. Siz Allah’ın tek İlah olduğuna inanmadıkça, biz sizi reddediyor, bizimle sizin aranızda ebedî olarak düşmanlık ve nefret meydana geldiğini ilan ediyoruz. Ne var ki İbrahim’in (aleyhisselâm) babasına: ‘Senin için Rabbimden af dileyeceğim. Bununla beraber, Allah’ın senin hakkında dilediği hiçbir şeyi önlemem mümkün değildir.’ demesi başka. Onun ve beraberinde olanların duası şudur: Ey Yüce Rabbimiz! Yalnız sana güvenip dayandık, Sana yöneldik ve sonunda da Senin huzuruna varacağız.”
“Ey Peygamber! Mümin hanımlar, Allah’a hiçbir sûrette ortak tanımamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, hiç yoktan yalan uydurup iftira atmamak, bulduğu bir çocuğu, kocasına isnat etmemek veya gayrı meşrû bir çocuk dünyaya getirip onu kocasına mal etmemek, senin kendilerine emredeceğin meşrû olan herhangi bir konuda sana karşı gelmemek hususlarında sana biat etmeye geldiklerinde, sen de onların biatlarını kabul et ve onlar için Allah’tan af dile! Çünkü Allah Ğafûrdur, Rahîmdir (affı ve ihsanı boldur).” “Onlara: ‘Gelin, Resûlullah’ın huzuruna varın, sizin için dua etsin, Allah’tan size af dilesin!’ denildiğinde, (açıktan bir şey söyleyemediklerinden), kibirlerinden ötürü başlarını sağa sola büker, içten içe homurdanırlar ve onların kibirli bir şekilde yan çizdiklerini görürsün. Ha mağfiret diledin, ha dilemedin, onlara göre birdir. Allah onları asla affetmeyecektir. Çünkü Allah, fâsıklığı tabiat haline getirenleri hidayet etmez, emellerine ulaştırmaz.” “Dedim ki onlara: ‘Rabbinizden af dileyiniz. Zira o Ğaffârdır.’ (affı geniştir).”
“Senin Rabbin, gecenin bazen üçte ikisine yakın bir kısmını, bazen yarısını, bazen üçte birini ibadetle geçirdiğini, senin yanın da yer alan müminlerden bir cemaatin de böyle yaptığını elbette biliyor. Gece ve gündüzü yaratıp sürelerini belirleyen Allah’tır. O sizin bu gece ibadetini gözetemeyeceğinizi bildiği için, lütuf ve merhametiyle size yeniden bakıp muaf tuttu. Artık Kur’ân’dan kolayınıza gelen miktarı okuyun. Allah bilmektedir ki aranızda hastalananlar olacaktır. Kimileri Allah’ın lütfundan nasiplerini aramak için yol tepecek, dünyanın çeşitli yerlerinde dolaşacaklardır. Bazıları Allah yolunda muharebe için sefere çıkacaklardır. Haydi, artık Kur’ân’dan, kolayınıza gelen miktarı okuyun! Namazı hakkıyla ifa edin, zekâtı verin ve bir de Allah’a güzel ödünç takdim edin! Unutmayın ki kendi iyiliğiniz için âhirete hazırlık olarak her ne gönderirseniz mutlaka onu Allah’ın nezdinde bulursunuz. Hem daha üstün ve daha hayırlı, mükâfatı kat kat artmış olarak! Allah’tan af dileyin! Muhakkak ki Allah Ğafûr’dur, Rahîm’dir (affı, merhamet ve ihsanı boldur).”
“Allah’ın yardım ve zaferi geldiği zaman ve insanların kafile kafile Allah’ın dinine girdiklerini gördüğün zaman, Rabbini hamd ile tesbih et ve O’ndan af dile. Çünkü O Tevvab’dır, tevbeleri çok kabul eder.”