Rahman ve Rahîm Allah’ın adıyla
“Biz sana aşikâr bir fetih ve zafer ihsan ettik. Bu da Allah’ın, senin geçmiş ve gelecek kusurlarını bağışlaması, sana yaptığı ihsan ve in’âmı tamamlaması, seni dosdoğru yola hidâyet etmesi ve sana şanlı bir zafer vermesi içindir.” “O, Allah nezdinde pek itibarlı bir kişi idi.” “Dünyada da âhirette de itibarlı, Allah’a en yakın kullardan olacaktır.” “Ben bâtıl dinlerden uzaklaşarak, yüzümü, gökleri ve yeri yaratan Rabbülâlemin’e yönelttim.”
Rahman ve Rahîm Allah’ın adıyla
“Memnun olacağınız bir şey daha var: Allah’tan bir yardım ve yakında gerçekleşecek bir zafer! Müminlere bunları müjdele! Ey imanedenler! Siz Allah’ın tarafında olunuz (O’nun dinine yardım ediniz). Nasıl ki Meryem’in oğlu Îsâ vaktiyle, havarîlere: ‘Allah’ın yolunda giderken kim bana yardımcı olmak ister?’ diye sorunca, havarîler: ‘Biz Allah’ın tarafında oluruz!’ diye cevap vermişlerdi.” “Allah o ilahtır ki, Kendisinden başka ilah yoktur. Hayy’dır, Kayyûm’dur. Kendisini ne bir uyuklama, ne de uyku tutar. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. İzni olmadan huzurunda şefaat etmek kimin haddine? Yarattığı mahlûkların önünde, ardında ne var, hepsini bilir. Mahlûklar ise O’nun dilediğinden başka, ilminden hiçbir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır. Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O’na ağır gelmez; O öyle ulu, öyle büyüktür.”
Rahman ve Rahîm Allah’ın adıyla
“Eğer Biz bu Kur’ân’ı bir dağın tepesine indirseydik onun, Allah’a ta’zîmi sebebiyle başını eğip parçalandığını görürdün. İşte bunlar bir takım misallerdir ki düşünüp istifade etmeleri için, Biz onları insanlara anlatıyoruz. Allah’tır gerçek İlah! O’ndan başka yoktur ilah. Görünmeyen ve görünen her şeyi bilir. O Rahman’dır, Rahîm’dir. Allah’tır gerçek İlah! O’ndan başka yoktur ilah! O Melik’tir, Kuddüs’tür, Selâm’dır, Mü’min’dir, Müheymin’dir, Aziz’dir, Cebbar’dır, Mütekebbir’dir. Allah, müşriklerin iddialarından münezzeh ve yücedir. Allah o gerçek İlahtır ki Hâlık’tır, Bârî’dir, Musavvir’dir. Hâsılı, en güzel isimler ve vasıflar O’nundur. Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi O’nu tesbih ve tenzih eder. O, Azîz’dir, Hakîm’dir.”
İki kulağıyla duyan, iki gözüyle gören, iki ayağıyla yürüyen, iki eliyle tutan ve iki dudağıyla konuşan her şeyin şerrinden Allah Teâlâ’ya sığınıyor, kendimi O’na emanet ediyorum. Cinler ve insanlar içinde korkup çekindiklerimin şerrinden ve gelip bana bir zarar dokundurmalarından Yüce Yaratıcı Allah’a sığınıyor ve kendimi O’nun sıyanetine havâle ediyorum.
Allahım! Israrla düşmanlık yapanlarla arama Senin sonsuz güç ve kuvvetini perde yapıyor, onların şerlerinden, hilelerinden, komplo ve tuzaklarından Sana sığınıyorum. Ey koruyup kollayan, her hususta kullarına kâfî gelen ve ilm ü kudretiyle topyekün varlığı ihata eden Yüce Allahım! Bana haksızca adavette bulunanların ocaklarını söndür. Ey Rab, Sen Sübhansın; bütün kusurlardan münezzeh ve muallâsın. Senin şanın ne yüce, Senin saltanatın ne büyüktür!
Şanı ve saltanatı ulu olan Allah’a sığındım. O’nun isimlerinin, âyetlerinin, meleklerinin, nebîlerinin, resûllerinin ve salih kullarının kalesine iltica ettim. “Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)” mukaddes kelimei tevhîdinin sıyanetiyle kendimi hısni hasîn içine aldım.
Ey Yüce Allahım! Beni de uykudan münezzeh olan görüp gözetmenle koru ve asla dokunulamayan, dokunulup zarar verilemeyen hıfz u sıyanet seralarına al. Üzerimdeki kudretinle bana merhametini göster. Sen benim güven ve recâ kaynağım iken asla helake maruz kalmam ben. “Ey yardım talep eden kullarına yardım eden! (3 defa)” “Ey helak ile karşı karşıya bulunanlara imdat eden! (3 defa)” İyilik ve güzelliklerle gelenler hariç, gece ya da gündüz ortaya çıkan her şeyin şerrine karşı hep benimle ol; ol ki Sen her şeye Kadîr olan Kudreti Sonsuz’sun.
Eziyet veren her şeye, her canlının şerrine ve her hasetçinin nazarına karşı, Allah’ın ismiyle okur, dua eder ve şifamı O’ndan beklerim. Şifa kaynağım Allah’tır. (celle celâluhû) Ey bütün insanların Rabbi olan Allahım! Hastalığı gider ve şifa ver. Ver ki, Şâfî Sensin. Ve afiyet ver. Ver ki, afiyet veren Muâfî Sensin. Senin şifandan başka şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki, geride hiçbir hastalık ve hiçbir elem bırakmasın. Ey rahmet ve kudreti, kullarının ihtiyaçlarını karşılamada ve sıkıntılarını gidermede yeterli olan Kâfî! Ey vaadlerini mutlaka gerçekleştiren ve nimetlerini tamama erdiren Vâfî! Ey herkesin hamd ü senasının biricik mercii Hamîd! Ey şanı pek yüce olan Mecîd! Ağırlığıyla beraber gelen yorgunlukları üzerimden kaldır. Haddi mûcip olan başkalarının hayatına kastetmekten ya da mazlûmen hayatıma kastedilmesinden beni muhafaza buyur. Ağır hastalıklardan ve üzerime üzerime gelen çok sayıdaki düşmanlardan beni koru. Bana nurundan nur, izzetinden izzet, nusretinden nusret, cemâlinden güzellik, ihsanlarından ihsan, sıyanetinden sıyanet, te’yîdinden te’yîd lutfet, ey celâl ve ikram sahibi ve muazzam lütuf ve mevhibelerin yegâne mâliki!
Allahım! Sen her şeyi var eden ve her şeyin dizginini her lahza yedi kudretinde tutan Yüceler Yücesi Yaratıcı’sın. Sana yalvarıyorum, ne olur kötülük yapmak isteyenlere karşı hep benimle ol. Efendiler Efendisi Hazreti Muhammed’e (aleyhisssalâtü vesselâm), âline ve ashâbına, en hoş, en bereketli salât ü selâmlarla salât ve selâm eyle. Zâhir, bâtın, her halde hamd ve senalar yalnız Âlemlerin Rab bi Allah’a mahsustur.
Abdullah ibn el Alevî el Haddâd (k.s.); 4 Safer 1044 (30 Temmuz 1634) tarihinde Hadramut’un Terîm kasabasında doğdu. Daha sonra Terîmli bir kişi tarafından, “vülide bi-Terîm imâmün kerîm” sözüyle doğumuna tarih düşülmüştür (Murâdî, III, 91). Nesebi Ca‘fer es-Sâdık, Muhammed el-Bâkır ve Zeynelâbidîn silsilesiyle Hz. Hüseyin’e kadar uzandığı için “seyyid” unvanıyla anılır; diğer bazı yakınları gibi Haddâd lakabı veya Haddâdî nisbesiyle tanınır. IV. (X.) yüzyılda Basra’dan Hadramut yöresine göç eden Abdullah b. Ahmed’in oğlu Alevî’ye nisbetle Âl-i Alevî, Benî Alevî, Bâ Alevî, Aleviyyûn gibi isimlerle anılan ailesi özellikle ilim ve takvâları, telif ve tedris faaliyetleri, camiler ve ilmî kurumlar tesis ederek İslâm kültürünün gelişmesine yaptıkları katkılarla tanınmıştır