Allah, yarattığı şeylerden; onların hakikisinden ve izafisinden(göreceli) tamamen başkadır. Kaldı ki, insan, şu sınırlı âlemde hep, sınırlı düşünür, sınırlı görür, sınırlı duyar.
Evet, insanın bu âlemde gördüğü şeyler, milyonda beş nispetindedir. Duyduğu şeyler de o kadar. Meselâ o, saniyede 40 defa titreşim yapan bir sesi duymaz. Binleri aşan titreşimleri de duymaz. Öyle ise insanın, sesleri duyup alması sınırlıdır. Bu da, ancak milyonda çok küçük nispette bir şeydir. Onun görüş ve duyuş sahası da çok dardır. Bu kadar sınırlı gören, duyan, bilen bir insanın
“Allah niçin görülmüyor? Nasıldır?”
demesi -hâşâ- O’na nicelik ve nitelik izafe ederek, O’nun üzerinde düşünmesi, dolayısıyla da haddini bilmemesi demektir.
Sen nesin ve neyi biliyorsun ki, Allah’ı da bilesin!..
Allah nicelik ve nitelikten münezzehtir ve senin eksik kusurlu ölçülerinle ölçülmeyecek kadar yüce ve uzakdır. Sen ışık hızıyla trilyon sene ötelere gitsen ve trilyonlar senelik öteleri görsen, sonra gördüğün bu kâinatları üst üste yığsan; bunlar, O’nun varlığına nispetle mikroskobik bir şey bile olamaz. Bizler daha Antarktika kıtasını bilemezken, bütün varlık alemini evirip çeviren Allah’ın -hâşâ ve kellâ- “nitelik” ve “niceliği” hakkında nereden bilgimiz olacak! Allah, Allah olduğu için, O’nun tabiriyle “nitelik” ve “nicelik”ten de mukaddes ve münezzehtir. O, bizim, her türlü anlayışlarımızın ötesinde, ötelerin de ötesindedir.
İslâm inanç esaslarını konu edinen ilim dalına göre: “Aklına her ne gelirse, Allah ondan başkadır.” der.
Belirli bir ölçüde insani sıfatlardan sıyrılarak, meleki vasıflar ve ilâhi ahlâka bürünerek, mârifet, muhabbet ve zevk-i ruhanî yörüngeli yaşama disiplinigösterenlere göre ise: “Aklına ne gelirse, onun uzağının uzağının uzağındadır. Ve sen, daima seni saran perdelerle âdeta bir fanus içindesin…”
“İnsan, her şeyi ile sınırlıdır. Sınırlı olan bir şey, sınırsızı düşünemez.” Allah ise, varlığı sınırsızdır; sonu olmayandır. Binaenaleyh, sınırlı düşünen insanoğlu O’nu ihata edemez.
Descartes der ki: “İnsan, her şeyi ile sınırlıdır. Sınırlı olan bir şey, sınırsızı düşünemez.” Allah ise, varlığı sınırsızdır; sonu olmayandır. Binaenaleyh, sınırlı düşünen insanoğlu O’nu ihata edemez.
“Seni bin bir isminle anıyorlar, ey Mevcud-u Meçhul! Bin değil, Seni binlerce isminle ansam, yine de Seni senâ etmiş sayılamam. Çünkü Sen, her türlü tavsifin verâsındasın.”
Alman edibi Goethe: “Seni bin bir isminle anıyorlar, ey Mevcud-u Meçhul! Bin değil, Seni binlerce isminle ansam, yine de Seni senâ etmiş sayılamam. Çünkü Sen, her türlü tavsifin verâsındasın.” sözüyle, bu Mevcud-u Meçhulü anlatır bize…
Tefekkür ehli; Allah’ı, mevcut fakat idrak edilmez bir mevcut olarak mütalâa ederler. Allah, insanın kavrayabileceği, bilebileceği şeylerden değildir. Göz, O’nu göremez, kulak O’nu işitemez. Öyle ise, sen, O’nun hakkında sadece nebilerin talimine uyup öylece inanmalısın!..
Allah nasıl bilinir ki! O vücudun da, ilmin de ilk başlangıcı, ilk illetidir. Varlığımız, O’nun varlığının nurunun gölgesi; ilmimiz, O’nun her şeyi kuşatan ilm-i ilâhîsinin bir küçük bir miktarıdır. Evet, bir seviyede, Allah’ı bilmenin ve irfan sahibi olmanın yolu vardır: Ne var ki bu yol, eşyayı bilme yolundan bütün bütün başkadır… Yanlış yolla O’nu tanımaya kalkanlar, nefislerinin gururunu kıramamış, varlığına şahit olmanın ne olduğunu duyamamış, tadamamış bir kısım tali’sizlerdir ki; “Allah’ı aradım da bulamadım.” saçmalıklarıyla fen ve felsefe namına dalâletlerini ortaya koyarlar.
Allah öyle bir Allah’tır ki, gerek iö alemimizde ve gerekse dış alemde kalb ve ruhun yükselmesinde ruhen ve kalben yapılan yolculukta varlığını ve varlığının zarurî olduğunu gösterir ve ruhumuzun derinliklerinde kendini bize hissettirir. İşte bütün ilimlerimizin kökü olan bu vicdanî duygu; bizdeki sınırlı ilimlerin, şuurların, akılların, fikirlerin hepsinden daha kuvvetlidir. Böyle iken, biz çok defa vücudumuzdan ve bu iç sezişten dalgınlıkla hata ve dalâletlere düşeriz.
Kâinat, bunu hatırlatıcı bin dil ve bin teldir. Kur’ân, belâgatli lisanıyla en büyük hatırlatıcı, Peygamberimiz ise en mükemmel bir tebliğcisidir.