Dua Hazinesi Web Sitesinin hayırlı uğurlu olması temennilerimle tüm okurlara saygı ve hürmetlerimi, site yöneticilerine de bana bu fırsatı verdikleri için teşekkürlerimi sunarak acizane ilk yazımda sizlerle birlikteyim.
Yaşadığımız kent onlarca medeniyete ev sahipliği yapmış adeta medeniyetlerin buluşma noktasındadır. Onlarca medeniyete kucak açmış böylesi nadide bir kentin elbette kendine özgü tılsımları da olmuş. İlk birkaç yazımda bu tılsımlara dem vurmaya çalışacağım. İnşallah hoşnut kalırsınız. Kısa bir girizgahtan sonra tılsımlara doğru yürüyelim.
İzmir’in güzelliği ve gizemi her dönemine damgasını vurmuştur. Gelen göçen tüm medeniyetler derin bir tutkuyla bağlanmışlar bu şehre. Özel bir önem atfetmişler. Amazon Kadın Savaşçılarından tutunda İyonya, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlıya değin birçok medeniyet sevgiyle bağlanmış Ege’nin incisine. Şanslı, zengin ve bir o kadar da güzel bir kentmiş İzmir. Büyük İskender’inden, Saba Melikesi Belkıs’ına (Kraliçe Kaydefa), Evliya Çelebisinden, Nasreddin Hocasına değin kimler gelip geçmemiş ki, bu şehirden. Geçmiş dönemlerinin ve özellikle de antik çağın ticaret, hukuk, hoşgörü, sağlık, bilim ve sanat merkezi olmuş. Geçmiş tüm medeniyetler İzmir’e sahip olabilmek için özel çaba sarf etmişler. Püfür püfür imbatıyla yüreklere sevgiyi her çağda dalga dalga fısıldayan İzmir barış kenti olarak anıla gelmiş. İzmir adına dönemin ünlü yazar ve şairleri destanlar ve şiirler düzmüşler.
Her güzelin olduğu gibi İzmir’inde kendisine has unutulup gitmiş yüzlerce tılsımları, efsunları, destanları ve sırları olmuş. Belki de birçoğumuzun ilk kez duyacağı bir kısım tılsım ve gizemleri hakkında yaptığım kısa araştırma sonrası derlediğim bilgileri bir ya da iki köşe yazısı halinde hanelerinize konuk etmeye çalışacağım.
Nobel ödüllü Tomas Tranströmer’in şiirlerine konu olan İzmir’in, Melesin oğlu Homeros’ tan, Halikarnaslı Heredot’a, Victor Hugo’ya, Yorgo Seferisten’ ten, İhsan Oktay Anar’a, Atilla İlhan’a dek pek çok ünlü ismin kalemine yansımıştır bu güzellik. Her güzelin olduğu gibi İzmir’inde kendisine has unutulup gitmiş yüzlerce tılsımları, efsunları, destanları ve sırları olmuş. Belki de birçoğumuzun ilk kez duyacağı bir kısım tılsım ve gizemleri hakkında yaptığım kısa araştırma sonrası derlediğim bilgileri bir ya da iki köşe yazısı halinde hanelerinize konuk etmeye çalışacağım. Bu vesile ile de İzmir’i, efsunlu hikâyelerinde bir kez de birlikte yudumlayacağız inşallah. Hani öyle şehirler vardır ya, anlat anlat bitiremezsin. Hani öyle şehirlerde vardır ki, yaşamadan pek bir şey hissedemezsin. İzmir’de yaşamadan, yaşanmadan anlaşılamayan, hissedilemeyen şehirlerin en başında gelmektedir.
Sözü çok uzatmadan gelin hep birlikte derin tarihinin derinliklerinde yatan efsunlarının kıvrımlarındaki gezintimize bir an evvel başlayalım. Bunun içinde, öncelikle, bir dönem İzmir’de yaşamış, İzmir’i divitinden eksik etmemiş, okkasına mürekkep olarak damla damla akıtmış ve kenti karış karış gezmiş, ünü çağları aşıp günümüze değin uzamış olan seyyahımıza, Evliya Çelebimize ve seyahatnamesine müracaat edelim. Evliya Çelebi, Seyahatnamesinin diğer bölümlerinde olduğu gibi, İzmir ve çevresinin anlatıldığı bölümde de bulunduğu şehrin; tarihi, coğrafi özellikleri, mimari yapıları ve sosyal hayatıyla ilgili geniş bilgiler vermiştir. Seyyah, kimi zaman yöre halkının yaşam biçimi, inanışları, gelenek ve göreneklerine dair kendi gözlemleri ve duyduklarına dayanarak bilgi verirken, kimi zaman da yazılı kaynaklardan öğrendiklerini nakletmiştir. Bütün bu unsurlar Evliya Çelebi’nin anlattıklarını sıradan gezi yazısı olmaktan uzaklaştırıp, okunmaya doyulamayacak bir seviyeye çıkartmıştır. Seyyahın anlatımındaki bu doyumsuzluğun önemli etmenlerinden biri de Çelebi’nin sık sık yer verdiği tılsımlar olmuştur.
Bakınız Evliya Çelebi İzmir’in tılsımları ve sırlarına dair neler demiş. “Evliya Çelebi, Avrupa seyahatinden döndükten sonra, rüyasında gördüğü babası ve hocası Mehmet Çelebi’nin hacca gitmesi konusundaki tavsiyesine uyarak, 1671’de hacca gitmek için yola koyulmuş. Hac yolunda iken Batı Anadolu’yu da ziyaret etmiş. Seyahatnamesinin dokuzuncu cildinde, uğradığı İzmir ve çevresine geniş yer vermiş. İzmir sınırlarına Manisa’dan giren ve ilk olarak Bergama’yı ziyaret eden Evliya Çelebi; daha sonra Foça, Menemen, İzmir merkez, Urla, Karaburun, Sakız, Çeşme, Sığacık, Seferihisar, Kuşadası, Söke, Efes, Selçuk, Tire, Bayındır ve Birgi’yi ziyaret etmiş. Seyahatnamenin İzmir ve çevresiyle ilgili kısmında şehir merkezi ve çevresinde bulunan altı tılsımdan bahis açmış. Bu tılsımlar; Kadifekale (iki tılsım), Halkapınar, Menemen, Seferihisar ve Tire-Yenice kısımlarında yer almaktaymış. Tılsımlardan üçünün yapanı belliymiş. Bu tılsımlar Kraliçe Kaydefa (Saba Melikesi Belkıs) tarafından yapılmış. Kaydefa’nın üç tılsımından ikisi Evliya Kadifekale’de, biri ise şehrin su kaynaklarının bulunduğu “Halkalı Pınar (Halkapınar-Yenişehir’deki askeri fabrikanın olduğu yer)” daymış. Kente dair arta kalan üç tılsımın ise yapanı belli değilmiş.
- DEVAMI VAR –
Yönetici Notu:
Öncelikle yeni yazarımıza aramıza katıldığı için teşekkür ediyoruz. Yazarımız bu yazı dizisi ile, çeşitli uygarlıkların şekillendirdiği zengin tarihi ve kültürüyle tanınan İzmir şehrine olan hayranlığını paylaşıyor. Kapsamlı araştırmalardan etkilenen ve İzmir’de iz bırakan ünlü şahsiyetlerden ilham alan, gelecek makalelerde şehrin eşsiz cazibesini ve anlatılmamış sırlarını araştırmayı planlıyor.
The author shares their admiration for the city of Izmir, known for its rich history and culture shaped by several civilizations. They plan to delve into the city’s unique charms and untold secrets in upcoming articles, influenced by extensive research and inspired by famous figures who left their marks on Izmir.