“Kur’an’ı tatmak herkese nasip olmaz. O’nun gölgesinde yaşamak ancak tadanların bilebileceği bir nimettir.

İnsanın hayatını yücelten, temizleyen ve onurlandıran bir nimet…
Hayret ediyorum! Bu insanlara ne oluyor ki, bu kokuşmuş bataklıktan kurtulamıyor ve hayatı yücelten, şereflendiren, barındıran o yüce ve ulvi çağrıyı duyamıyorlar?
VARLIK, yalnızca içinde yaşadığımız dünyadan, görünen âlemden ibaret değildir. Bir de görünmeyen âlemlerden oluşur. Dünya ile ahiretin birleşimidir.
Ölüm bu yolculuğun sonu değil, yol üzerinde bir konaklama yeridir. İnsan dünyada nasibinin tamamını değil bir kısmını elde eder. Elde edemediği paylarını orada mutlaka alacaktır.
Kur’an’ın gölgesi altında yaşarken eriştiğim kesin netice şu oldu: İnsanlık âlemi için lazım olan gerçek huzuru sağlama, karşılıklı güven ve gönül rahatlığı içinde yaşama, temizlik ve yükselişi gerçekleştirme ancak Allah’a dönmekle mümkündür.
Allah’a dönmenin bir tek yolu var. O da bütün bir hayatı Allah’ın Kur’an da bildirdiği biçimde O’nun(c.c) istediği şekilde yaşamaktır.
Allah’ın sanat eseri olan insan, kapalı taraflarını ancak Allah’ın bildirdiği anahtarla açabilir. Hastalık ve sebeplerini O’nun (c.c) kudret elinden çıkan ilaçlarla tedavi edebilir. Çünkü Allah devayı sadece kendi ilahi nizamına yerleştirmiştir.
Fakat insanlık bozulan kilidini tamir için ustasına ve hastayı doktora götürmek istemiyor. Oysa hassas ve ince olduğu kadar büyük ve değerli olan bu insanlık cihazının bütün iç ve dış gizliliklerini, giriş ve çıkış noktalarını ancak onu yaratan, onu yoktan var eden bilir.
İşte yolunu şaşırmış insanlığa felaketler bu yüzden geliyor. Zavallı insanlık! İnsanı büyük yaratıcısına götürmediği sürece hidayeti bulamayacak, rahat yüzü göremeyecek ve mutlu olamayacaktır.
Evet, günümüzde insanlığın düşmanı tuzakçı ve şaşırtıcı bir güruhla karşı karşıyayız.
Bunlar ilahi sistemi terazinin bir kefesine, insanoğlunun madde dünyasındaki başarılarını da diğer kefesine koyarak insanlığa; “Buyurun, hangisini isterseniz onu alın, ya ilahi sistemi alıp insan elinin madde dünyasında meydana getirdiklerinden vazgeçeceksiniz yahut da insanoğlunun başarılarını kabullenip ilahi sistemi bırakacaksınız!” diyorlar.
Şüphesiz ki bu, kötü, aldatıcı ve pek adi bir tuzaktır. Çünkü durum hiç de böyle olmadığı gibi, ilahi sistem insanoğlunun meydana getirdiği gelişmelere düşman değildir. Aksine insan eliyle vücut bulan keşiflerin asıl yapıcısı, yönlendiricisi, yol göstericisi ve onun yönünü doğruya çeviren yine bu ilahi düzendir.
Bütün gaye, insanoğlunun yeryüzündeki halifeliğini yüklenebilecek ve başaracak düzeye yükselmesidir.
Yüce Allah, bu yüksek makamı insanoğluna bağışlamış, ona bunu başarabilme imkânlarını lütfetmiş, bu büyük görevi yerine getirmesi için muhtaç olacağı her türlü enerji ve gücü ona vermiştir.
Bu yolda kendisine yardımcı olmak üzere kâinat kanunlarını onun yararına sunmuş ve ayrıca hayata hâkim olması, çalışıp harikalar meydana getirmesi için kendi yapısıyla kâinatın yapısı arasında bir uyum yaratmıştır. ”
Seyyid Kutup