İbn-i Sina’nın gayet zeki, Yahudi bir talebesi varmış. Geceli-gündüzlü dokuz sene okutmuş.

Bir gün İbn-i Sina hastalanmış. Gece yarısından sonra bu talebesini uyandırmış. Demiş ki:
— Yanıyorum. Bana şu karşıki çeşmeden bir bardak su getirsen iyi olacağım. Yahudi talebe:
— Aman efendim. Mevsim kış. Hava bozuk. Ben şimdi terliyim. Kalkıp oraya gidersem ben de hastalanırım. Sabredin, diyerek özür dilemiş.
Az vakit sonra aynı şadırvanda birçok kimseler abdest almaya başlamışlar.
Ibn-i Sina öğrencisine:
— Kalk şu manzaraya bak! demiş.
Yahudi talebe bakmış.
— Ne olacak efendim? demiş.
İbn-i Sina bunun üzerine: Ne olacak…Sana ders verirken fikirlerime hayran olur, “Nübüvvet iddiasında bulunsanız kabul ettirirdiniz! diye konuşurdun.
Şimdi bir düşün! Senelerden beri seni okuttum. Üzerinde bu Kadar hakkım var, Fakat sana karşı çeşmeden bir bardak su getirtemedim. Mazeretin makuldü. Fakat aşk olacaktı ki onu tepesin.
Şimdi şu hale bak!

Asırlar geçmiş. Yüzünü görmedikleri, sesini işitmedikleri bir Zâtın haberine gönül vermişler. Sıcak yataklarından kalkmışlar. Buz gibi su ile abdest alıyorlar. Şimdi bunlara bu işi seve seve yaptıran kuvvetin adına ne denir bilir misin?..
“AŞK”