Din ve Dindarlığın Ölçüsü:
Bir yerde dindarlığın artıp artmadığını tartışmak için önce dindarlığın ölçüsünü bilmek gerekir. Çoğu Müslüman, dindarlığın ölçüsü olarak namaz, oruç, zekât ve hacdan söz edecektir. Evet, bunlar, İslâm’ın şartlarıdır.

Gerçekten kılınan namaz, Müslüman’ı kötülüklerden ve günahlardan alıkoyar, ama onu günümüzde gerçekten kılan o kadar az olmalı ki, Hz. Ali Efendimiz (r.a), “Âhirzamanda camiler dolu olur, fakat içlerinde namaz kılan bulunmaz.” der. Gerçekten eda edilen namaz, oruç, zekât, hac, kendilerini karakter, ahlâk, edep, muamelât, kısaca gerçek insanlık olarak ortaya koyar ve dindarlığın da ölçüsü ahlâktır, karakterdir, edeptir, muamelâttır, insaniyettir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v), bu gerçeği, “Ben, ahlâkî güzellikleri tamamlamak için gönderildim.” şeklinde ifade buyururken, Hz. Bediüzzaman, “İslâmiyet, insaniyet-i Kübra’dır.” der. Bir insanın İslâm’dan nasibi ölçüsünde insanlıktan nasibi vardır; insanlıktan ve “mekârim-i ahlâk”tan nasibi olmayanın dindarlıktan nasibi yoktur.
Dindarlığa gerçek aynasından baktığımızda, ülkemizde yozlaşmanın, kabalaşmanın, yobazlaşmanın daha çok arttığını görüyoruz. Meselâ, içki ve kumar, büyük günahlardandır. Kur’an-ı Kerim, bunu “İçki ve kumarda büyük ‘ism’ vardır.” şeklinde ifade buyurur. Aynı Kur’an, suizan için “ismdir” der. Yani suizannın tamamı, içki ve kumar ölçüsünde günahtır. Gıybet, alay, daha şenî günahtır.

Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şerifler, uzak ve yakın komşuya ihsanı emrederken, bunları başkalarına anlatmayı pek severiz ama hayatımızda “ihsan”dan eser kalmamış olması bir yana, “Müslüman, elinden ve dilinden bütün Müslümanların selâmette olduğu kişidir.” hadisine rağmen, komşu, komşunun ezasından, rahatsızlık vermesinden emin değildir. Peygamber Efendimiz, üç defa “Vallahi iman etmemiştir, vallahi iman etmemiştir, vallahi iman etmemiştir!” buyururlar. “Kim ya Resûlullah?” diye sorulduğunda, “Ezasından, kötülüğünden komşusunun emin olmadığı kimse.” cevabını verir. İşte dindarlığın ölçüsü, imanın aynası!
Günümüzde, en dindar bilinen ailelerin yaşadığı sokaklarda bile, bu ailelerin yeni yetme gençlerinin öbek öbek sokak başlarında oturup hem etrafı kirlettiklerine, hem sözleri ve davranışlarıyla evlerde oturanları bile rahatsız ettiklerine sürekli şahit oluyoruz.
Evde de, okulda da İslâmî terbiye yok denecek durumda; ahlâk eğitiminden sanki eser yok. Sokak nasıl temiz tutulur; evde, sokakta, caddede, toplu taşıma araçlarında nasıl hareket edilir, başkalarına nasıl rahatsızlık verilmez, bunlar hiç gündemde değil.
Erzurumlu merhum Hacı Salih Efendi, bir büyük zatı ziyaretinde, yolda hangi ezaya maruz kalmışsa, ilk sözü şu olmuştu: “Hoca efendi, talebelere önce edep öğretin.”
Ayrıca, günümüzde aldatmayan, tam güvenilir kaç “Müslüman” esnaf, işadamı, münasebetlerinde menfaati esas almayan kaç “Müslüman” var?
İmanın, namazın, orucun, haccın, kısaca Müslümanlığın ve dindarlığın ölçüsü, aynası, insanlıktır, ahlâktır, edeptir, muamelâttır.
Din güzel ahlaktır efendim. Kalp kırmamaktır, yardım etmektir, paylaşmaktır, sevmektir, kin gütmemektir, adaletten şaşmamaktır, affetmektir, nezakettir…
Bunları netice vermeyen ibadet şekildir, kalıptır, ruhu olmayan ölüdür.
Kestiğiniz kurbanın eti Allah katına çıkmaz. Onun katına çıkan şey O’na taziminiz ve fakirlerle paylaşmanızdır.
Başa kakılmadan
verilen 10 kuruşluk sadaka,
kibir ve gösteriş dolu
altın çuvallarından
daha kıymetlidir.
Tuttuğunuz orucun Allah’a faydası yoktur. O’nun katına çıkan şey O’na taziminiz ve aç-açıkta olan insanları anlayıp onları da doyurma adına harekete geçmenizdir.

Kıldığınız namazdan da Allah’a hayır dokunmaz. Çünkü O cc birilerinden gelecek hayra muhtaç değildir. Namazınız ile O’nun katına çıkan şey O’nu taziminiz ve yüzünüzü yere koymanız sebebiyle kibrinizden uzaklaşmanız, Allah’a ve Allah’ın kullarına büyüklük taslamamanızdır. Nice amel sahibi vardır ki amelinden zerre fayda görmemiş hatta Kur’an’daki ifadesiyle namazı dahi yüzüne çarpılmıştır.
Başa kakılmadan verilen 10 kuruşluk sadaka, kibir ve gösteriş dolu altın çuvallarından daha kıymetlidir.

Kâbe size gelmediği sürece sizin Kâbe’ye gitmeniz sizi en fazla yükümlülükten kurtarır. Hele bir de ‘story atmaya’ indirgenmişse öyle ibadetin getirisi değil götürüsü olur. Kişiyi sevdiğinden hisse almaya götürmeyen benzerlik şekildir, şekilciliktir. İş şekle indirgenirse Roma döneminde yapılan heykeller çoğu insandan daha kıymetlidir.

Sakal bırakıp cüppe giydi diye kimse peşinen cennetlik olmaz. Olsa Mekke’nin müşrikleri de hak iddia eder.
Kısacası din güzel ahlaktır. Kalp kırmamaktır, yardım etmektir, paylaşmaktır, sevmektir, kin gütmemektir, adaletten şaşmamaktır, affetmektir, nezakettir…
Allah’a karşı tazimdir yani O’nu yüceltmek, O’na nankörlük etmemek, O’na muhabbet beslemektir!