
Hadi gelin başlayalım. Beni iyi takip edin ama…
Sizlerle neler neler paylaşacağım.
Biraz zaman alıcı olacak ama seriyi takip ettiğinize değecek.
16,17,18,ve 19.yy da bilim dünyasında neler olmuş neler okuyacak hayrete düşeceksiniz.
Her şeyden önemlisi meğer biz kandırılmışız birilerinin egolarına mağlup olmuşuz diyeceksiniz. Paylaştıklarıma itiraz eden olursa da olabilir. Yorumlara eklesin.
Sizin ile biraz geçmişe 16,17,18.yy geri gidelim. Filim oradan başlıyor. Haydi başlıyoruz.

Newton kim?
Isaac Newton ünlü fizikçi olup fizik, matematik, astronomi ve felsefe alanında çalışmalar yapmıştır. 4 Ocak 1643’te İngiltere’de doğmuş ve 31 Mart 1727’de 84 yaşında yine İngiltere’de ölmüştür. Kütle çekimi, hareket, ışık, renk kuramı üzerine çalışmış klasik mekaniğin temelini atmıştır.
Şövalye olan Newton, Royal Society’nin başına getirilmiş ve ölene kadar bu görevi devam ettirmiştir.
Newton mekaniği neyi izah eder?
Newton’a göre evren; mutlak bir mekan olan uzay , mutlak bir süre zaman içinde hareket eden maddi, katı ve yok edilemez parçacıklardır.
Tanrı [ Allah demez] , başlangıçta maddi parçacıkları yarattı.
Bunlar arasına maddesel çekim güçlerini koydu.
Matematiksel yasalara uygun mekanik sistemi kurdu.
Temel hareket yasalarını da başlattı.
Böylece bütün evren saat gibi çalışmaya başladı.
O gün bugündür de değişmeyen yasalar sayesinde yönetilen evren makinası işlemeye devam ediyor.
Mekanik doğa anlayışı ; böyle bütünüyle sebep-sonuç ilişkileri içinde katı bir determinizm anlayışıyla sıkı sıkıya bağlanmış oldu.
Evren de olan her şey kesin olarak bir sebep-sonuç ilişkisine sahipti ve kesin olarak neden varsa sonuçta var oluyordu.
Böylece Evren’in geleceği hakkında konuşa bilmek için ona göre herhangi bir zamanda parçacıklar hakkında bütün ayrıntılar bilinmeliydi. Eğer bütün ayrıntılar biliniyorsa evrenin geleceği önceden hem de kesinlikle tahmin edilebilir hükmüne vardı.
İşte bu evren makinesi için ilk harekete başlatıcı olarak Yaratıcının varlığına inanmış olsa bile Newton , fiziksel olayları kesinlikle yaratıcı ile ilgili düşünmemişti. O, Kainatın yüce Mimarı olarak planı çizmiş, icraatları da fizik yasalarına bırakmıştı.

İşte burada Pascal der ki; ” 16,17,ve 18.yy bilimini inşa eden kurucular Yaratıcıyı işe karıştırmamak istemişlerdir. Fakat evreni harekete geçirebilmek için O’na danışmadan hareket edemediler. Bundan sonra da artık Yaratıcıya hiç ihtiyaç duymadılar.”
Galileo (15 Şubat 1564 – 8 Ocak 1642) İtalyan astronom, fizikçi, mühendis, filozof ve matematikçiydi.
Rönesans’ın bilimsel devrimine büyük katkıda bulunan bilim insanına “gözlemsel astronominin babası”, “modern fiziğin babası” ve “bilimin babası” gibi isimler takılmıştır. Felsefe-bilim kitabının yazarı matematiktir der. Bilim adamlarından evreni matematiksel olarak tasvir etmelerini ister.
Ölçülebilir, nicelleştirilebilir, sayılabilir maddi cisimleri incelemek için kendilerini tehlikeye atmalarını ister.
Ancak renk, ses, tat, koku, estetik, ahlak, görme, işitme, değerler, tüm duygular, güdüler, can, bilinç ve ruh için böyle bir uğraşa gerek yoktur. Ona göre bunlar ortadan kaldırılmalıdır. Tavsiyesinde bulunur.

Dinsiz ilim kör ilimsiz din ise topaldır. Fizik metafizigin yanında çokça cahildir. Maddeci yaklaşım gelinen netice itibari ile çökmüştür. Aslolan madde yani beden değil onun özü ruhtur. Yola devam edecek olanda budur. Manası olmayan tekbir yaradilmis yoktur. Maddenin içinden manasal değerleri çekip aldığınızda geriye çöp kalır. Mana yaradandandır vesselam kaleminize sağlık
Çok teşekkür ederim yazımla ilgilendiğiniz için. 21.yy başlarında yaşayanlar olarak bir inanç asrının ortalarına doğru hızla ilerliyoruz. Kuantum Teorisi yazı serisinin ilk 5 makalesinde aslında bir durum tespiti yapıyorum. Avrupalı bilim insanlarının durumunu ortaya koymaya çalışıyorum. Sonrasında Kuantum teorisinin Allah ile olan ilişkisine değineceğim.
Bilim tarihindeki Antonio de Dominius’un öldürülmesi, Giordano Bruno’nun yakılması, Galileo Galilei’nin yargılanması ve Charles Darwin’in öğretilerine karşı kilisenin savaşı bilim ve Ortaçağ kilisesi arasındaki çatışmayı gösteren en önemli olaylardır.
Kanaatimce Galileo’nun bu davranışı din düşmanlığından veya haşa Allah’ı inkar etmek için değildi, Ortaçağ Kilisesinin ilim adamlarına ve kendisine yaptığı baskılardan kaynaklanmaktaydı.
Yazılarınızın devamını merakla bekliyoruz Saadettin bey. İyi çalışmalar.
Mustafa bey çok teşekkür ederim. Uzun emekler sonucu böyle bir makaleler serisi ortaya çıktı. İlk yazılarım durum tespiti olup sonrasında hakikatler konuşmaya başlayacak. Avrupalı bilim insanlarının bizdeki bilim insanlarından farklı olarak dindar olduklarını fark etmek zor değil. İlk muharrik olarak O’nu seçmeleri ya da seçmek zorunda kalmış olmaları çok açık. Bunu inkarları asla mümkün değil. Ancak Hristiyanlık dininin Kitab-ı Mukaddes’in de okudukları “Tanrı-İnsan ” münasebeti batılı insanlara özelinde bilim insanlarına çok ters gelmiştir. Gerçekten de ortaçağ boyunca bu böyle olmuş ve “ortaçağ karanlığı”nı yaşamışlardır.
“Ve Rab Allah Ademi aldı, baksın ve onu korusun diye Aden Bahçesine koydu. Ve Rab Allah emredip dedi, bahçenin her ağacından istediğin gibi ye, fakat iyiliği ve kötülüğü bilme ağacından yemeyeceksin. Ve Rab Allah dedi, işte Adem iyiyi ve kötüyü bilmekle bizden biri oldu. Ve şimdi elini uzatmasın ve hayat ağacından almasın ve yemesin ve ebediyen yaşamasın diye böylece Rab Allah onu Aden bahçesinden çıkardı.” (Tekvin; 2/15-7, 3/22)
Adeta insanı bilmekten men eden ve bilgisini kıskanan bu ifadeler, Rönesans insanına ters gelecektir. İşte onlar bu türden ifadelerden dolayı dinlerinden uzaklaşmayı seçtiler. Bilime sarıldılar. Alim olmaya başladıkça da araştırma yaptıkları bilime dinlerini karıştırmadılar. Ama İslamiyet’in asla böyle olmadığını yıllar sonra keşfettiklerinde ona inananların ve Müslüman olamaya başlayanların sayısı hızla arttı. 21.yy da bu artış daha da hızlanacağa benziyor. “Cern” deneyi bunun ispatı olsa gerek. Sağlıcakla kalın Kuantum teorisiyle kalın.